III. ÇEVRE SORUNLARI VE ETKİLERİ
Günümüzün en önemli sorunlarından biriside çevre sorunlarıdır. Önceden çevre sorunu olarak sadece su ve hava kirlenmeleri görülürdü. Ancak günümüzde, atık maddelerin birikmesi, ozon tabakasının incelmesi, biyolojik çeşitliliğin azalması ve bazı türlerin yok olması, iklim koşullarının değişmesi, deniz ve okyanusların kirlenmesi ciddi sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dünyamız bir canlı vücudu gibi ekosistemlerden meydana gelmiştir. Bundan dolayı bir bölgede oluşan çevre sorunlarının sonuçlarından tüm canlılarla beraber insanlarda etkilenmektedir. Çevre sorunları tüm insanların sağlığını ve geleceğini tehdit ediyor.
İnsanlığı tehdit eden çevre sorunlarının en önemlileri; hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği, nükleer kirlilik, iklim değişiklikleri, sera etkisinin artması, ozon tabakasının incelmesi ve ekosistemlerdeki insanların hızlı nüfus artışıdır.
HAVA KİRLİLİĞİ
Havadaki zehirli gazların ve tozların artması sonucunda hava kirliliği meydana gelir. Yeryüzündeki canlı yaşamın devam etmesi için vazgeçilmez öneme sahip olan hava, endüstriyel atıklarla değişik yollardan kirlenmektedir.
İnsanların çeşitli etkinlikleri sonucunda, atmosfere karıştırılan zararlı maddelerle hava bileşiminin bozulmasına hava kirliliği denir. Hava kirliliğine yol açan faktörlere sanayi tesislerinin gazları, araçların egzoz gazları, evlerin ısınmasında kömür kullanılması, orman yangınları, çöplerin yakılması sonucu oluşan gazlar neden olmaktadır.
Hava kirliliğine neden olan gazlar, asit yağmuru oluşumunu, sera etkisi ve ozon tabakasının incelmesi şeklinde sonuçlar oluşturmaktadır.
Asit yağmurları: Havaya karışan zehirli gazların, havadaki oksijen ve su buharıyla birleşerek, doğal su döngüsüne karışması sonucu asit yağmurları oluşur.
Asit yağmurları toprağın yavaş yavaş asitlenmesine yol açarak, ağaçların ve bitkilerin topraktan beslenmesine engel olur. Asit yağmurları ayrıca çeşitli yollardan sulara karışarak, sulardaki canlıların hayatını etkiler.
Asit yağmurlarının temel oluşum kaynağı sanayi kuruluşlarıdır. Özellikle termik santrallerin bacalarından çıkan dumanların içinde bol miktarda kükürt dioksit ve azot oksit gibi gazlar bulunmaktadır. Bunlar atmosferdeki nem ile birleşince yakıcı asitlere (Karbonik asit, sülfürik asit ve nitrik asit gibi) dönüşmekte kar, yağmur, sis yağışlarıyla da yeryüzüne ulaşıyor. Asit yağmurları, göller ve nehirler gibi sular dünyasına düştüğünde bunların asitlik derecesini arttırır.
Balıklar sudaki asitlik değişimine çok duyarlı oldukları için böyle sularda yaşayamazlar. Gerçektende, Baltık ülkelerindeki göller İngiltere’deki ağır sanayi bölgelerinden kaynaklanan asit yağmurları ile asitleşmiş ve bu göllerde birçok balık türü ortadan kalkmıştır. Asit yağmurları bitki toplumlarının, örneğin geniş ormanların toprak üstü kısımlarında yakıcı zararlar oluşturduğu gibi, toprakların yapısını da bozmakta, toprak içindeki bitki köklerinin hastalanmasına ve toprağa can veren mikroorganizmaların ölmesine neden olmaktadırlar.
Havadaki karbondioksit, karbon tozları, katı parçacıklar, karbon monoksit, kükürt dioksit ve benzeri kimyasal maddeler insanlarda solunum yolları hastalıkları, nefes darlığı ve akciğer kanseri gibi değişik hastalıklara yol açarlar.
Sera etkisi: Hava kirliliğinin bir sonucu olarak oluşur. Zehirli gazlar ve özellikle karbondioksit atmosferde bir tabaka oluşturarak, güneşten gelen ışığın bir kısmını tutar. Tutulan ışığın enerjisi atmosferin dolayısıyla havanın aşırı ısınmasına yol açar.
Havada bulunan CO2 ve CFC(kloroflorokarbon) gazları, kızılötesi ışınların bir kısmını soğurarak, atmosferin ısınmasına yol açar. Bunun sonucunda dünya, güneşin altına park edilmiş bir arabanın içi gibi ısınır. İşte bu etkiye, sera etkisi adı verilir. Sera etkisinin temel nedeni ise petrol ve kömür gibi fosil yakıtların kullanımıdır.
Sera etkisi dünyanın ortalama sıcaklığını arttıracağı için, uzun vadede iklimde değişmeye, buzulların erimesi, okyanuslardaki su seviyesinin artması, küresel çölleşmenin artması, mevsimlerin kayması ve tarım alanlarının verimsizleşmesi gibi çeşitli çevre sorunlarına neden olacaktır.
ÖRNEK: Sera etkisi olayıyla ilgili olarak, aşağıda verilen ifadelerden hangisi yanlıştır?
A) Karbondioksit gazının güneş ışığının bir kısmını tutması sonucunda oluşabilir.
B) Sera etkisinin en büyük zararı küresel ısınmaya neden olmasıdır.
C) Sera etkisinin önlenmesinin en etkili yolu çevredeki yeşil alan oranının arttırılmasıdır.
D) Sera etkisinin oluşmasında insanların rolü yoktur.
ÇÖZÜM: Sera etkisinin oluşmasında en büyük rolü insanlar oynar. Özelikle sanayi faaliyetleri ve fosil yakıt kullanan araçlar bol miktarda karbondioksit gazı üretir. Sera etkisi ısının tutularak küresel ısınmaya ve iklimlerin değişmesine neden olmaktadır. Sera etkisini önlemek için insanların bilinçlendirilmesi ve çevredeki bitki sayısının arttırılması gerekmektedir.
CEVAP D
Ozon tabakasının incelmesi:
Ozon gazı atmosferde bulunan ince bir tabakadır. Atmosferin belli katmanında bulunan ozon tabakası (O3) güneşten gelen ultraviyole ışınlarını tutarak yeryüzüne ulaşmasını önler. Ozon gazı, dünyayı güneşten gelen morötesi radyasyona karşı korumaktadır.
Gökyüzünün mavi renkte görünmesi bu gaz sayesinde olmaktadır. Hava kirliliğine neden olan gazlar ozon tabakasının incelmesine neden olurlar.
Ozon tabakasının incelmesi sonucunda ise ultraviyole ışınlarından kaynaklanan radyasyon arttığı için yeryüzüne daha fazla zararlı güneş ışını ulaşır. Bunun sonucunda ise canlıların bağışıklık sistemleri zarar görür, görme bozuklukları başlar ve canlılardaki deri hastalıkları yaygınlaşır.
Ozon tabakasının incelmesinin başlıca tehlikesi cilt kanserlerinin artmasıdır. Günümüzde cilt kanseri vakaları hızla artış göstermektedir.
ÖRNEK: havanın kirlenmesine neden olan faktörler arasında, aşağıda verilenlerden hangisi yoktur?
A) Fabrikaların ürettiği gazları filtreden geçirmeden dışarı vermesi
B) Kanalizasyon sularının arıtılmadan çevreye bırakılması
C) Binaların ısınmasından kalitesiz kömürlerin kullanılması
D) Şehirdeki insan nüfusu ile yollardaki araç sayısının artması
ÇÖZÜM: havanın kirlenmesine çeşitli zehirli gazlar neden olmaktadır. Bunun için fabrika ve binaların bacalarından ve araçların egzozlarından çıkan gazlar etkili olabilir. Ancak kanalizasyon suları çevredeki su kaynakları ile toprağın kirlenmesine neden olabilir.
CEVAP B
SU KİRLİLİĞİ
Dünyadaki suların yalnızca %3 ü tatlı su, geri kalanı ise tuzlu su özelliğine sahiptir. Tatlı suların büyük bir kısmı da dağ doruklarında kar ya da kutuplarda buz halindedir. Suların kullanılmaz hale gelmesi, bölgedeki canlı yaşamına en büyük zararlardan birisini verecektir.
Su kaynaklarının tahrip olması, suyun içerisinde organik, inorganik, radyoaktif ve biyolojik herhangi bir maddenin eklenmesi ve saflığının bozulması su kirlenmesine neden olmaktadır. Suların kirlenmesine endüstriyel atıklar, evsel atıklar, kanalizasyon suları, tarımsal gübreler, zirai ilaçlar ve asit yağmurları gibi faktörler etkide bulunurlar.
En kolay kirlenen çevre elemanı sulardır. Sanayi atıklarının ve kanalizasyon sularının deniz, göl ve nehirlere karışması suların kalitesi, rengi ve kokusunun değişmesine neden olmaktadır. Bunun sonucunda su kirliliği ortaya çıkar. Su kirliliğinin oluştuğu ve arttığı sulardaki biyolojik çeşitlilik ise günden güne azalış gösterir.
Su kirlenmesinde sanayi kuruluşlarının etkisi büyüktür. Sanayi işletmelerinin denizlerin ve göllerin yakınında kurulmasının bir sonucu olarak denizler ve göller hızla kirlenmekte, ayrıca bu sularda yaşayan canlı sayısı da hızla azalmaktadır.
TOPRAK KİRLİLİĞİ
Çevrenin bir bileşeni olan toprağın, insanlar tarafından çeşitli bileşikler ve toksik maddeler ile yüklenmesi sonucunda yapısının anormal şekilde değişmesine toprak kirliliği adı verilir.
Toprağın aşırı verilen kimyasal gübreler, asit yağmurları, evsel çöpler, kalıcı kirleticiler, tarımsal mücadele ilaçları, kimyasal gübreler, radyoaktif maddeler ve endüstriyel atıklar toprağın doğal yapısını bozmaktadır. Diğer yandan ise, sanayi kuruluşlarının çok geniş alanlara yayılması yüzünden tarıma elverişli topraklar hızla azalış gösterir.
Bitkiler ve hayvanlar birbirini toprağa dayanarak beslerler. Bitkiler hayvanların yaşaması için gerekli oksijen ve su buharını sağlar. Bitkiler, tüm canlıların ihtiyacı olan güneş enerjisini toplayarak besin ağına aktarılmasını sağlarlar. İnsanlığın varlığının devam edebilmesi için, önce havaya ve suya, sonrada toprağa ihtiyacımız vardır.
ÖRNEK: Ekosistemde bulunan su kaynaklarının kirlenmesinde, aşağıda verilenlerden hangisi etkili olmaz?
A) Sanayi tesislerinin atık sularını çevreye bırakması
B) Aşırı tarım ilacı ve kimyevi gübre kullanılması
C) Çevredeki ağaç ve yeşil alan oranının artması
D) Asit yağmurlarının sık aralıklarla oluşması
ÇÖZÜM: Suyun yapısının ve kokusunun değişmesi su kirliliğine neden olur. Suyun kirlenmesinde fabrika atıkları, evsel atıklar, kimyasal ürünler, gübre ilaç, petrol ve asit yağmurları rol oynar. Ancak çevredeki yeşil alan oranının artması suyun kirlenmesinin önlenmesinde rol oynayabilir.
CEVAP C
ORMAN TAHRİBATI
3000-4000 yıl kadar önce insanlar tarım yapmaya başladıklarında yeryüzünde yaklaşık 6 milyar hektar ormanlık arazi vardı. Bugünse,1,5 milyarı balta girmemiş orman olmak üzere geriye sadece dört milyar hektar kalmıştır.
Günümüzde ise ormanların yok oluşu hızla devam etmektedir. Bunda da en büyük payı insanlar almaktadır.
Ormanların başlıca fonksiyonları; toprak oluşumunu sağlama, iklim dengesizliklerini yumuşatma, yağışlı fırtınalara set çekerek su taşkınlarını ve selleri önleme, madde döngülerinin yapılmasını sağlama, canlıların beslenme ve barınma ortamını oluşturma sayılabilir.
Ormanların tahrip olmasında; orman yangınları, kaçak ağaç kesimleri, salgın hastalıklar, kaçak yapılaşma, tarım arazisi açmalar, keyfi ağaç kesimleri gibi etkiler neden olarak söylenebilir. Yeryüzündeki ekolojik dengenin korunmasında en büyük paya sahip ormanların tahrip olması, ekosistemlerdeki doğal dengenin de bozulmasına yol açmaktadır. Bunlardan en önemlileri biyolojik çeşitliliğin azalması, sera etkisi ile ozon tabakasının incelmesidir.
ÖRNEK: Bir bölgedeki ormanların tahrip edilmesi sonucunda;
I. Hava kirliliğinin artması
II. Çevredeki biyolojik çeşitliliğin azalması
III. Yağışların azalmaya başlaması
Şeklindeki olaylardan hangileri gerçekleşebilir.
A)Yalnız I B)I ve II
C)I ve III D)I,II ve III
ÇÖZÜM: ormanlar bir bölgedeki ekolojik dengenin oluşması ve korunmasında en büyük paya sahiptir. Bundan dolayı ormanların tahrip olduğu bölgelerde, hava kirlenmesi, havadaki nem oranının azalması ve çevredeki canlı çeşitliliğinin azalması gerçekleşir.
CEVAP D
E.ÇIĞ
Eğimi fazla olan bölgelerde, dağ ve tepelerde birikmiş kar kütlelerinin yer çekimi etkisiyle kayarak toprağı sürüklemesiyle çığ oluşur. Genelde bitki örtüsü zayıf olan bölgelerde çığ meydana gelir. Çığ oluşumuyla beraber, toprak, taş, bitki, hayvan gibi çeşitli varlıklar sürüklenirler.
Çığın oluştuğu yerlerde toprağın verimli katmanları sürekli olacağından toprağın verimsizleşmesine ve canlı yaşamının zarar görmesine neden olmaktadır. Çığların önlenmesinin en etkili yolu eğimli olan bölgenin sık dikimle ağaçlandırılmasıdır.
NÜKLEER KİRLİLİK
Güçlü ışınlar yayan maddelere radyoaktif(nükleer)maddeler denir. Uranyum, toryum gibi maddeler radyoaktif maddelerdir. Nükleer maddelerin karıştığı su, toprak ve havada kirlilik meydana gelmektedir. Nükleer kirliliğin oluşmasında nükleer kazalar, nükleer silahların kullanılması, nükleer atıkların toprağa gömülmesi, bu konuda çeşitli deneylerin yapılması gibi etkinlikler nükleer kirliliğin oluşmasına neden olurlar.
Nükleer silahların test edildiği bölgelerde günümüzde kirlilik ve zehirli atıkların etkileri görülmektedir. Bu bölgelerde ve buralarda yakın yaşayan insanlar yıllardır yüksek oranlarda kanser, ölü doğum, düşük ve diğer birçok sağlık problemi ile karşı karşıyadır.
Bu bölgelerde yaşayan insanların birçoğu doğduğu ve yaşadığı toprakları aşırı kirlilik ve yoğun zehirlenme nedeni ile terk etmek zorunda kaldı.
EROZYONLAR
Toprağın su ve rüzgârın etkisiyle aşınması ve bulunduğu yerden taşınması olayıdır. Toprak kayması ve erozyonla yok olan üç santim toprağın yeniden oluşması yüzyıllar sürebilir. Özellikle erozyon sonucu ülkemizin çok verimli toprakları yok olmaktadır. Ülkemizin topraklarını tehdit eden erozyon felaketi, içinde bulunduğumuz son yıllarda artarak devam ediyor.
Erozyon sonucu her yıl yaklaşık 500 milyon ton verimli toprağımız akarsularla denizlere veya başka ülke sınırlarına taşınıyor. Bu rakamın büyüklüğünü kamuoyuna daha çarpıcı bir şekilde ifade edebilmek için bilim adamları, her yıl erozyonla yitirilen toprağın, Kıbrıs adası büyüklüğünde ve 20cm kalınlığında bir kütle oluştuğunu vurguluyorlar.
Erozyon, toprağın suyu tutabilme yeteneğini azaltır, besleyiciliğini tüketir, köklerin tutunabileceği derinliği de kısaltır. Toprak verimi düşer.
Erozyona uğramış üst toprak nehirlere, göllere, rezervuarlara taşınır; limanlara suyollarına çamur yığar, su depolama kapasitesini azaltır, sel olaylarını sıklaştırır.
İnsanların bitki örtüsünü tahrip etmesi, erozyonun meydana gelmesinin en önemli nedenidir. Çünkü bitki örtüsünden yoksun yerlerde toprak tabakası, yağmur suları ve akarsular tarafından daha kolayca süpürülüp götürülür. Oysa bitki örtüsüyle kaplı yerlerde durum, tam tersinedir. Otlar ve ağaçlar kökleriyle toprağı tuttukları için buralarda toprak kaybı daha az olur.
Erozyonu önlemek için;
· Doğal bitki örtüsü korunmalı ve çıplak yerler ağaçlandırılmalı
· Yamaçlar basamaklandırılmalı ve ağaçlandırılmalı
· Yamaçlardaki tarlalar, bayır aşağıya değil, enlemesine sürülmeli
· Mera alanları korunmalı,
· Aşırı otlatma yoluyla meraların bozulması önlenmeli
ÖRNEK: Bir bölge oluşabilecek erozyonları önlemek için;
I. Eğimli topraklara, kökleri uzun olan bitkilerin dikilmesi
II. Dik yamaçların olduğu bölgede bent ve barajların kurulması
III. Ormanların tahrip edilmesinin önlenmesi
A)Yalnız I B)I ve II
C)I ve III D)I,II ve III
ÇÖZÜM: Toprağın su ve rüzgâr etkisiyle aşınmasına erozyon denir. Erozyonu önlemenin en temel yolu eğimli bölgelerin ağaçlandırılmasıdır. Bent, set ve barajların kurulması da erozyonları belli ölçüde engeller. Orman tahribinin önlenmesi erozyonla mücadelede etkili olmaktadır.
Cevap D